3. KÜÇÜK GRUPLAR SOSYOLOJİSİNİN ALANI
Geçen haftaki dersimizde sosyolojiyi ortaya çıkış koşulları içinde tanımlayarak sosyolojinin
konusu üzerinde durmuştuk. Dersin son bölümünde de toplumsala dair olanları nasıl
algılayabileceğimizi görmeye çalıştık. Sosyoloji alanına ilgi duyan kişiler olarak nasıl
sosyolojik düşünebiliriz, içinde yaşadığımız toplumda olup bitenleri nasıl sosyolojik olarak
anlamlandırabiliriz, konusu üzerinde durduk. Bu derste, bu konuyu biraz daha
somutlaştırabilmek için önce bugünkü sosyolojinin dalları diyebileceğimiz alanlar üzerinde
duracağız.
Kuşkusuz sosyolojide de diğer bilim dallarında olduğu gibi uzmanlaşma söz konusudur.
Ancak bu uzmanlaşma mühendislik ya da tip alanındaki uzmanlaşmalara benzemez. Örneğin
aşağıda ele alacağımız sosyolojinin çeşitli dallarıyla ilgili çalışan sosyologlar, dünyalarını
sadece bu alanlarla sınırlamamıştırlar çünkü sosyolojide ya da sosyal bilimler alanında daha
kapsamlı ve derinlikli değerlendirmeler yapabilmek için, bakış açımızın geniş olmasında
fayda vardır. Kaldı ki bizim alanımızda çok disiplinli çalışmalar hep önemli olmuştur. Burada
sosyolojinin dalları üzerinde durmamızın amacı, sosyolojinin konusunu ve küçük gruplar
sosyolojisinin alanını daha iyi kavramamız ve zihnimizde somutlaştırmamıza yapacağı
katkıdan dolayıdır. Sosyolojinin dalları hakkında bilgi verdikten sonra küçük gruplar
sosyolojisini hangi çerçevede ele alınabileceğini de görmüş olacağız.
3.1. Sosyolojinin Dalları
Her bilim gibi sosyolojinin gelişimi de yönteminin gelişmesine ve araştırma alanlarına giren
sorunların artışına paralel olarak çeşitli uzmanlık dallarına ayrışmasıyla sonuçlanmıştır.
Sosyolojinin çeşitli alanlarında uzmanlaşan araştırmacıların, toplumsal gerçekliğin bütününü
ve bütünün parçalarıyla karşılıklı ilişkisini sürekli göz önünde tutması zorunluluğu, bu
uzmanlaşmanın bir parçalanma görünümünü almasını engellemektedir. Her sosyolog belli bir
alanda uzmanlaşmadan önce sosyolojinin temel kavramlarını, yöntem ve tekniklerini,
kuramsal çerçevesini kavrar. Burada tanıtacağımız bazı uzmanlık alanlarını sosyolojinin genel
bilgi, yöntem ve yaklaşımlarının çeşitli alanlara uygulanması şeklinde değerlendirmemiz
gerekmektedir.
7 / 19
a) Eğitim Sosyolojisi
Eğitimi en geniş anlamda, kültürün kuşaklar arasında aktarılması olarak kabul edebiliriz. Bu
tanım aynı zamanda bireylerin tüm toplumsallaşma evrelerinin eğitim sosyolojisinin konusu
içine girdiğini de bize gösterir. Kültür ve toplumsallaşma konularının üzerinde ileride detaylı
olarak duracağız.
Bir toplumsal kurum olan eğitim de diğer toplumsal kurumlar gibi tarih boyunca
farklılaşmıştır. Hatta eğitim kurumunun zamanımızda çok özel ve uzmanlaşmış bir alan
olduğunu da söylemek mümkündür. Tarih boyunca en belirgin farklılaşma ekseni, işlevinin
daha çok aile içi ilişkilerle yürütüldüğü geleneksel toplumlarla, rekabet ve uzmanlaşmanın bir
gereği olarak modern toplumlardaki neredeyse tamamen aile dışı bir uzmanlık alanı olmasıdır.
Eğitimin bir başka toplumsal boyutu, çocukların başarı faktörünün neye bağlı olduğunun
incelenmesidir. Ailenin sosyo-ekonomik durumu ile okuldaki başarısı arasındaki ilişkiler
incelenmektedir. Toplumun demografik özelliklerine bağlı olarak eğitimin planlanması yine
eğitim sosyolojisinin alanıdır. Örneğin, genç nüfusun hangi yaş grubunda yoğunlaştığının
bilinmesi buna uygun okul ihtiyacının da planlanmasına imkân verir.
Son dönemlerde yaygın olarak karşımıza çıkan yaşam boyu eğitim, yeni uzmanlık alanları ve
eğitim kanalları da eğitim sosyolojisi için ilginç konular olabilir. Bu bağlamda şu anda bizim
de dâhil olduğumuz uzaktan eğitimi araştırmak ve hatta üniversitelerin yeniden tanımlanması
eğitim sosyolojisinin araştırma alanına girecektir.
b) Edebiyat Sosyolojisi
Edebiyatın toplumsal boyutunun anlaşılması XIX. yy.da olmuştur. Toplumsal roman bu
dönemin ürünüdür. Ancak edebiyat sosyolojisinin asıl gelişimi II. Dünya Savaşı sonrasında
gerçekleşmiştir.
Edebiyat sosyolojisi hem içinde oluştuğu toplumun bir yansımasıdır hem de o toplumu
oluşturan insanlar arasındaki etki yollarından biridir. Edebiyat sosyolojisinin araştırmaları
edebi olguların toplumsal çerçevesini, yazarların nitelik ve oluşumları yönünden edebi
üretimi, yazarların toplumsal özelliklerini, meslek olarak örgütlenmelerini, yayımcılığı,
8 / 19
edebiyat ürünlerinden yararlanmanın koşullarıyla etkenlerini, yazar-okur ilişkilerini,
edebiyatın toplumsal işlevlerini ve anlamlarını kapsar. Edebiyat ürününün topluma yaptığı
tanıklık ya da toplumu anlama konusunda araç olma durumu hakkında farklı tartışmalar
vardır.
c) Sanat Sosyolojisi
Sanat sosyolojisi, sanat ile o sanat eserlerini yaratan toplumlar arasındaki ilişkileri
incelemektedir. Toplumsal yapılar, bu yapıların değişimi ya da gelişimi sanatta da nasıl
benzer değişim ya da gelişimler yaratır? Sanat sosyolojisinin bakış açısından biri budur.
Ayrıca bir grup olarak sanatçıların toplumdaki rolünü açıklamaya çalışır. Son olarak sanatla
toplumsal yaşantı arasındaki ilişki ya da ilişkinin derecesini sanat sosyolojisi incelenmektedir,
diyebiliriz.
d) Hukuk Sosyolojisi
Hukuk, normatif bir bilimdir. Hukuk sosyolojisi ise hukuku toplumsal gerçeğin bir parçası
olarak ve öteki toplumsal olaylarla ilişkileri içinde incelemektedir. Hukuk sosyolojisi
toplumsal normların toplumsal gerçeklikle ilişkilerini araştıran sosyologlarla hukukçuların
ortak alanıdır.
Hukuk sosyolojisi, hukuku iki yönden ele alır: Somut toplum yaşamının bir ürünü olarak ve
bu gerçek toplum yaşamının bir düzenleyicisi olarak. Hukukla öteki toplumsal etmenler
arasındaki nedensellik ilişkisi şu durumlarda açıkça görülür: Aynı insan ilişkileri birbirinden
farklı toplumsal çevrelerde değişik hukuksal kalıplara sokulmuştur. Öte yandan, değişik
toplumların birbirlerinden iktibas(ödünç alma) yoluyla koydukları yasalar ayrı toplumlarda
değişik uygulamalar göstermektedir. Yasanın metni aynı kaldığına göre bu çeşitlenme ancak
toplumsal koşulların farklı oluşu ile açıklanmalıdır. Hukuk sosyolojisinin çerçevesi içine suç
sosyolojisini de ekleyebiliriz. Suç sosyolojisi açısından suç, hukukun ya da bireydeki yanlış
bir şeylerden kaynaklandığını söyleyen psikolojinin tanımlarının ötesinde, toplumsal
koşullara bağlı olarak açıklanmaktadır.
9 / 19
e) Din Sosyolojisi
Dini, toplumsal ilişkiler, değerler ve toplumsallaşma çerçevesinde açıklanabilecek toplumsal
ve kültürel bir olgu olarak ele alır. Bazı sosyologlar dinin temel işlevinin toplumsal
dayanışmayı güçlendirmek olduğunu savunurlar. Din, doğaüstü güçlere yönelen bir inanç
sistemi olarak insanların nasıl düşüneceklerini, yaptırıma dayalı bir davranış sistemi olarak da
nasıl davranacaklarını belirler. İnançlar, ibadet ve törenler sayesinde sürekli olarak diri ve
güçlü tutulur.
Dinlerin temeldeki süreklilik özelliğine karşın, gene de değiştikleri, farklılaştıkları
görülmektedir. Toplumsal-ekonomik kurumların gelişimiyle dinsel inançlar arasındaki ilişki
sosyolojik bir ilgidir. Weber’in “Protestan Ahlakı ve Kapitalizm Ruhu” çalışması bu tür bir
incelemedir. Din kurumu, sosyolojinin ilk dönemlerinden beri ilgi alanında olmuştur. Bu
noktada Durkheim’in “Din Hayatinin İlksel Biçimleri” adli 1912 tarihli eseri de örnek olarak
verilebilir.
f) Siyaset Sosyolojisi
Siyaset sosyolojisi, siyasal olguları toplumlardaki etki ve tepkilerin sonucunda ortaya çıkan
gözlemlenebilir şeyler olarak ele alır. Siyasal kurumların doğuşu, oluşumu ve yayılması,
toplumlar arasındaki siyasal olguların benzerliği, siyasal olay kategorileri, siyasal eylem
biçimleri, ekonomik yapılarla siyasal rejimler arasındaki ilişkiler incelediği konulardan
bazılarıdır. Siyasal partiler, partilerin ve seçmenlerin toplumsal/ideolojik/dinî/sosyoekonomik
nitelikleri, baskı gruplarının toplumsal ve ekonomik özellikleri, siyasal davranış ve
oy verme, ideoloji, kamuoyu ve propaganda gibi konular da siyaset sosyolojisinin alanına
girmektedir.
g) İktisat Sosyolojisi
İktisat başlı başına bir disiplindir ve kendine özgü yöntem ve teknikleri vardır. Toplumsal
bilimler içinde en matematiksel olanı da iktisattır. Sosyolojik incelemede ise ekonomik
faktörler çok belirleyicidir. Örneğin toplumsal sınıflar, meslek grupları, köy ve kentsel
özellikler sosyolojik araştırmalarda göz önünde tutulmaktadır. Bu söz ettiklerimiz ayrı
sosyolojik alanlar olduğu gibi iktisat sosyolojisinin de alanını belirlemektedir.
10 / 19
h) Köy Sosyolojisi
Temel ekonomik uğraşın toprak olduğu köyler ve köylerdeki toplumsal yaşam, köy
sosyolojisinin alanı içine girmektedir. Doğal, ekonomik, demografik, morfolojik, çevresel
bağlamlarda köyü kentten ayıran özellikler ve bunların köy toplumsal yaşamına etkisi köy
sosyolojisinin konuları arasındadır. Bir yaşam ve yerleşme birimi olarak köyün ortaya çıkışı,
tiplere ayrılışı, yapısal özellikleri, etkileşim kalıpları, denetim mekanizmaları, toprakmülkiyet-
üretim-tüketim ilişkileri de bu alana girmektedir.
Ayrıca son dönemlerde dünyadaki kırsal-kentsel nüfus dengesinin köyler aleyhine bozulması,
tarım teknikleri üzerindeki tartışmalar, yeni/alternatif tarımsal organizasyonlar ve yaşam
tarzlarının ortaya çıkması gibi konular da köy sosyolojisinin çalışma alanları içinde
değerlendirilebilir.
i) Kent Sosyolojisi
Kentlerin ortaya çıkışını ve kenti belirleyen koşullar önemli olduğu gibi, hızlı kentleşmenin
XX. yy.ın en önemli toplumsal olaylarından biri olması da kent sosyolojisini konusunu
oluşturur. Kentleşme genel olarak yerleşme birimlerinin genişlemesi ve buralardaki nüfusun
kırsal yaşam birimlerine kıyaslanamayacak şekilde yoğunlaşmasını ifade eder. Aynı zamanda
nüfusun etkileşimi köylere göre değişmekte, yabancılaşmakta, ayrışmakta, karmaşık iş
bölümü ortaya çıkmaktadır. Bu süreçte ikincil gruplar çeşitlenmiştir.
Kent sosyolojisinin aynı zamanda kent kültürünün tüm topluma yayılması ile de
ilgilenmektedir. Kırsal üretim aslında kentlerin beslenmesini sağlayarak önemli bir fonksiyon
yerine getirmeye devam ederken öte yandan köyler de üretimin piyasası, ticaret, mali ilişkiler,
hizmetler açısından kentlere yönelmekte ve geleneksel formunu değiştirmektedir. Kitle
iletişim araçlarının yayılması da kentsel tutumların, düşünüşlerin, alışkanlıkların kırsal
mekâna yansımasını hızlandırmıştır.
Kentler, karmaşık nüfus yapısı, yoksulluk, suç gibi soruları bünyesinde barındırmasıyla da
sosyolojik araştırmalar için önemli alanlardır. Ayrıca kent sosyolojisi, soyluluk ve kentsel
dönüşüm gibi son dönem gelişme ve araştırmaların da alanıdır.
11 / 19
j) İletişim Sosyolojisi
Kitle iletişiminin gelişmesiyle toplumsal etkinlik ve düzenlemelerin karmaşıklaşması,
toplumsal değişimin hızlanması, teknolojinin ilerleyişi, geleneksel iletişim biçimlerinin
değişmesi arasındaki karşılıklı ilişkiler sosyolojinin için çok dinamik ve yeni ilgi
odaklarından birisidir. Değişik tarihsel dönemlerde, gazetelerin kitle iletişimi üzerindeki
etkisinden başlayarak, radyo, televizyon etkin bir şekilde toplumsal değişimin hem nedeni
hem de sonucu olmuştur.1 İnternetin popüler kullanımının başlamasıyla birlikte ise sosyal
medya olarak adlandırılan yeni mecralar ve bunların toplum ve siyaset üzerindeki etkisi
iletişim sosyolojisinin yeni çalışma alanlarındandır.
k) Endüstri Sosyolojisi
Endüstri sosyolojisi, örgüt sosyolojisi, psikoloji, sosyal psikoloji, işletmecilik gibi çeşitli
alanların ortak noktasını kapsamaktadır. Klasik olarak endüstri sosyolojisi, endüstride
verimlilik artışının nasıl sağlanacağı sorunu üzerinde, grup ve çalışma gruplarının öneminin
ortaya çıktığı çalışmaların yapıldığı alanı temsil etmektedir. Bu nedenle de Küçük Gruplar
Sosyolojisi dersimizin temelleneceği sosyoloji dalıdır. Bu derste, grup konusundaki çeşitli
bilgilere yer vermekle birlikte, grup çalışmalarının temelde endüstri sosyolojisi eksenli
olduğunu göreceğiz. Bu konuyu ileride detaylı bir şekilde ele alacağımız için burada sadece
tanıtmakla yetineceğiz.
Sosyolojinin dallarının üzerinde durmamızın nedenlerinden biri de bu dalların kendilerine
sorun edindiği toplumsal gerçeklikleri de anlayabilmektir. Örneğin endüstri sosyolojisinin
konusu ile kent sosyolojisinin konusu arasında ölçek açısından fark olduğunu görebiliriz. Bu
konuyu son dönemde üzerinde çalışılan konuların yaygınlaştığı birkaç daldan daha söz ederek
bitirelim: Toplumsal cinsiyet, beden sosyolojisi, sağlık sosyolojisi, yemek sosyolojisi, günlük
hayatın sosyolojisi...
1 Mine Tan, Toplumbilime Giriş -Temel Kavramlar-, A.Ü. Eğitim Fakültesi Yayınları, Ankara, 1981; Barlas Tolan, Toplum
Bilimlerine Giriş, Adım Yayınları, Ankara, 1991; Doğan Ergun, 100 soruda Sosyoloji, K Kitaplığı, İstanbul, 2003; Anthony
Giddens, Sosyoloji, Kırmızı Yayınları, İstanbul, 2008.
12 / 19
3.2. Sosyolojinin Diğer Bilim Dalları İle Etkileşimi
Yukarıdaki açıklamalarımızın amacı daha önce de söylediğimiz gibi hem sosyolojinin
konusunu daha iyi kavrayabilmek hem de küçük gruplar konusunu sosyolojinin alanı içinde
nasıl anlamamız gerektiğine bir giriş yapabilmek içindi. Adından da anladığımız gibi bu alan
sosyolojinin makro yaklaşımlarının dışında küçük birimleri kendine konu edinmektedir.
Örneğin, ilk dönem sosyolojinin ilgilendiği ve genel geçer çözümler önerdiği konular daha
çok tarih, iktisat ya da siyaset ile etkileşim içindeyken, bizim alanımız grup ya da grup içinde
bireyi merkeze aldığı için bunlardan farklı disiplinlerle etkileşim içinde olacaktır.
Toplumsal gerçeğe yaklaşım kuşkusuz daha önce de değindiğimiz gibi bütünsel olmak
zorundadır. Sosyoloji de diğer sosyal bilimlerin kuram, kavram, yöntem, veri ve
bulgularından yararlanmaktadır. Sosyoloji, nasıl tarihe ya da iktisada ihtiyaç duyuyor ise grup
konu edildiğinde, grubun nitelikleri ya da toplumsal bütün içindeki yeri incelendiği zaman
“psikoloji” ve “sosyal psikoloji” ile sosyolojinin etkileşimini gündeme getirmek gerekecektir.
Ancak ilginç olan nokta, öncelikle sosyolojinin ortaya çıktığı dönemde psikoloji ile olan
uzlaşmazlığından başlayarak Amerikan sosyolojisinin psikolojiye yönelişine kadar
farklılaşmasıdır.
a) Psikoloji
Özellikle ilk dönem sosyolojisinin önemli bir temsilcisi olan Durkheim’da sosyolojist
denilebilen eğilimler belirgindi. Bireysel bilinçleri yalnızca toplumun yansıması olarak gören
bu yaklaşım açısından sosyoloji ve psikoloji uzlaşmaz alanlar olarak karşımıza çıkıyordu.
Psikolojiyi kısaca, insanın doğasının bilimi olarak tanımlayabiliriz çünkü psikoloji insanlarda
duyumsal, duygusal, davranışsal, bilişsel ve düşünsel olguları incelemektedir. Görme, tat
alma, işitme, koku, dokunma gibi duyumsal olgularla, bireyin çevresel uyaranlara tepkileri,
nihayet yürüme, emekleme, durma, koşma gibi davranış biçimleri bu tür olgulardan sayılır.
Psikoloji Leipzg’de ilk deneysel psikoloji laboratuarını kuran Wilhelm Wundt (1832-1920)
gibi araştırmacıların çalışmaları sonucunda, XIX. yüzyılın ikinci yarısında ayrı bir disiplin
13 / 19
olarak ortaya çıkmıştır. Akademik psikoloji genelde güçlü bir pozitivist yönelim içinde olmuş
ve yaygın olarak deneysel yönteme başvurmuştur.2
Psikoloji, bireyin öğrenme yeteneğini, belleğini, uyum, iş birliği ve anlamayı da araştırır.
Bireyin kişilik yapısıyla bu yapısının öğeleri ve kalıpları da psikolojinin konularındandır. Bu
son açıdan psikoloji, davranışı bireysel kişilikte örgütlendiği ve onun fizyolojisinin, ruhsal
mekanizmalarının ve kişisel deneyimlerinin hep birlikte belirlendiği biçimde görür.
Bunun tersine sosyoloji, davranışı belli bir toplumda örgütlendiği biçimde ve ona katılan
kişilerin sayısı, kültürü, nesnel durumu ve toplumsal örgütlenmesi gibi etmenlerle belirlendiği
anlamda ele alır.
Durkheim insanların birleşmesiyle, bireysel bilinçlerin basit bir toplamı olmayan kolektif bir
bilincin doğduğunu ve bireysel bilincin, insanın doğal psikolojik yapısından çok, toplum
içindeki karşılıklı etkileşimlerden kaynaklandığını öne sürüyordu. Aslında Durkheim bireysel
bir bilincin varlığını yadsımıyordu ama onu duyulara, bellek görüntülerine ve düşünsel
çağrışım yasalarına indirgiyordu. Hatta toplumsal tasavvurları sadece sosyolojik bir olgu
olarak düşünüyordu. Durkheim’cı sosyoloji, psikolojiye bıraktığı bağımsız alanı o kadar
daralttı ki “psikologlara rüyalarıyla birlikte uyuyan bir insandan başka bir konu bırakmamış
oluyordu.”3
Tabii ki psikoloji de sosyolojinin bu yaklaşımını reddediyordu. Ancak bireysel özellikleri
toplumsal belirleyicilerin göstergesi olarak gören Fromm gibi psikologlar da vardı.
Alman düşüncesine bakıldığında örneğin Marx’a göre “insan, gerçeği oluşturdukça kendisini
de oluşturur: doğayı ve dünyayı dönüştürdükçe kendisini de dönüştürür.” Ruhsal ile toplumsal
arasındaki ilişkilerin tarihsel bir boyutu vardır ve bu boyut, psikoloji ile sosyolojinin
yakınlaşmasını olanaklı kılar. Öte yandan H. Rickert ve kültürcü akım, hukuk, din bilim gibi
kültürel yapıtları toplumsal ruhun ürünleri olarak değerlendirirler.4
2 Gordon Marshall, Sosyoloji Sözlüğü, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, 1999, s:608.
3 Barlas Tolan, Toplumbilim, s:134. Durkheim sosyolojisini ileride “İntihar” adlı çalışması ile tekrar ele
alacağız.
4 Tolan, s:135.
14 / 19
Davranışçı psikoloji okuluna göre ise bireylerin davranışları, dış dünyadan ve toplumsal
çevreden gelen uyarmalara karşı gösterilen tepkilerden başka bir şey değildir. W. James gibi
davranışçıların yaklaşımı, Cooley ve G.H. Mead’in birey ve toplumu ikiz kardeşler olarak
kabul eden görüşlerini hazırlamıştır. Böylece sosyalleşme, rol ve statü, benliğin toplumsal
içeriği gibi konulara eğilen sosyal psikoloji doğmuştur.5
Somut bir psikoloji ve somut bir sosyoloji arasındaki bağlantı, Mauss ve Gurvitch’in öne
sürdüğü görüşlerle verimli sonuçlar doğurabilmiştir. Sosyoloji ve psikoloji farklı alanları
kapsarlar ancak toplumsal tasavvur ve eylemler gibi birlikte ilgilendikleri ortak konularda iş
birliğini tercih etmeleri gerekir. Örneğin psikolojinin bilinç ile ilgili çözümlemeleri
sosyolojiye, sosyolojinin de toplumsal ve kültürel simgelerle ilgili çözümlemeleri de
psikolojiye yarar sağlayacaktır.6
Sosyolojinin kesinlikle bireyden hareket etmesi gerektiğini düşünen Gabriel de Tarde,
toplumsal yaşantının yaratmalar ve taklitlerden meydana geldiğini düşünmektedir.7 Böyle bir
yaklaşımla psikoloji sosyolojiye somut katkılar sağlayamayacaktır. Oysa etkileşimin olması
için bilimler birbirlerinin gelişmelerine katkıda bulunmalıdırlar. Bazı psikologlar sosyoloji ile
etkileşimi, Gurvitch’in iki bilimin perspektiflerinin karşılıklılığı ilkesine göre ele alırlar.
Örneğin, genetik psikolojide çocuğun toplumsal bir varlık olarak kabul edilmesi ancak içinde
yaşadığı uygarlığın özgüllüğü içerisinde düşünülmesiyle bir anlam kazanır. Ya da kültürel
yapıtlar kullanılarak bütün psikolojik fonksiyonlar üzerinde çözümlemelere gidilebilir. Çünkü
insanlar eylemleriyle kurumları ve yapıtları yaratırlar. Bu yapıtlar ise insanların davranışları
üzerinde kurumsallaştırıcı etki yaparlar. Sosyoloji ve psikoloji, toplumsal gerçeğin işaretler ve
simgeler alanında karşılaşma ve bütünleşme olanağı bulabilir.8
Bireysel bilinç ile kolektif bilincin birlikte var olması, psikoloji ile sosyolojinin çeşitli
alanlarda fiili ilişkiler kurmalarını gerektirmektedir. Bu ilişki kolektif bilinçle gruplar,
bireysel bilinçlerle toplumsal yapılar arasındaki ilişkilerin oluştuğu tüm alanları kapsar.
Gurvitch’e göre burada perspektiflerin karşılıklılığı ya da aynı öğelerin paralel dışavurumları
arasındaki farklılaşmadan söz edilebilir. Bu açıdan bakıldığında sosyolojinin verisi olan üç
5 Tolan, s:135.
6 Tolan, s:137.
7 Ergun, s: 121.
8 Tolan, s:137.
15 / 19
toplumsal tip türünün her birine farklı bir psikoloji karşılık gelecektir. Başka bir deyişle bu iki
bilimin bütünleşmesi, mikro sosyolojik toplumsal olgular, gruplaşmalar ve bütünsel toplumlar
düzeyinde birbirlerinden farklı nitelikler gösterecektir. Sonuçta, toplumsal gerçeğin her
düzeyinde beliren psikolojik unsuru bütünüyle değerlendirmek için, onu daima toplumsal
varlık içinde ve onunla birlikte ele almak zorunlu olmaktadır.9
Sosyoloji ve psikoloji arasında perspektiflerin karşılıklı olması, somut toplumsal gerçek
düzeyinde yeni yöntemsel denemelere girişilmesini mümkün kılmaktadır. Örneğin belirgin
yapılarla örülmüş toplum, kurum veya örgütlerde, toplumsal unsur, ruhsal unsurdan daha
kolay gözlemlenebilmektedir. Bu gibi durumlarda yaklaşım ve yöntemin sosyolojik olması,
daha yararlı ve verimli olacaktır. Sürekli bir dönüşüm, yapısızlaşma ve yeniden yapılaşma
hâlinde olan toplumlarda ise ruhsala ulaşmak daha kolaydır. Çünkü toplumsal sürekli olarak
değişmektedir ve gelişmenin doğrultusu ile karşılaşılan engelleri ruhsal bize daha doğru
olarak gösterebilir. Kültür değişmeleri, kültürünü yitiren gruplarda toplumsal sistemlerin
çözülmesini, bireysel tutum ve davranışların kaosu yoluyla doğru bir biçimde
yansıtabilmektedir. Bu gibi durumlara psikolojik yaklaşılabilir.10
Psikoloji ve sosyoloji arasındaki alışveriş için somut örnekleri en kolay evrensel psikolojik
yargıların çürütülmesi ile ilgili konularda bulabiliriz. “İnsanın doğal yapısını bütün toplumsal
oluşumların ortak paydası olarak ele alacak genel ve soyut bir psikoloji kuramının geçersizliği
kanıtlamış”tır. Belirli bir uygarlık ve tarihsel kesit içinde geçerli ve anlamlı olacak bulguların
genelleştirilmemesi gerekmektedir. Bu konuyu en iyi kişilik testleri, zeka testleri ve
laboratuvar deneyleri açıklayabilir. Belli ölçümleri hedefleyen zekâ testleri ya da kişilik
testleri gibi şablonlar, onları geliştiren psikologların toplumsal ve kültürel ürünleridir. Bu gibi
şablonların genelgeçer kılınması çeşitli yanlışlara neden olacaktır. Çünkü toplumsal ve
kültürel içerikleri, bu içeriklere yabancı olanlar tarafından doğru anlaşılamayacağı için istenen
sonuçlar alınamayacaktır.
Bireyin çeşitli şekillerde kendi gelişmesini sınırlayan, engelleyen durumlarla karşılaştığı
zaman yaşadığı bilinçlenme süreci, bireyi çevreleyen somut toplumsal koşulları kapsayan bir
zihinsel oluşumdur. Bu zihinsel oluşum bireysel düzeyde belirginleşir. Örneğin grup bilinci
9 Tolan, s:137.
10 Tolan, s:139.
16 / 19
de benzer biçimde ortaya çıkar. Ayrıca bu bilinçlenme süreçlerinin yine sosyoloji ve
psikolojinin ortak konusu olan yabancılaşma ile de yakın ilişkisi vardır. Bireysel
gereksinmeler ile çevre koşulları arasında bir kopukluk bireyi kendi özüne yabancı kılar yani
yabancılaştırır. Bu durum ortaya çıkan yabancılaşma, toplumsal koşulları göz önünde
bulunduran sosyolojik ve psikolojik bakış açısıyla incelenmelidir. İlerideki haftalarda
yabancılaşma konusunun üzerinde duracağız.
Sosyoloji ve psikoloji arasındaki ilişkiyi ayrıca iş psikolojisi, endüstri sosyolojisi, işletmecilik
ve reklamcılık gibi alanlarda da görebiliyoruz. Böylece, endüstri sosyolojisi ve grup
çalışmaları ile daha belirgin bir şekilde ilgilenen sosyal psikoloji hakkında da kısa bir bilgi
verebiliriz.
b) Sosyal psikoloji
Sosyal psikoloji, psikoloji ile sosyoloji arasında hiyerarşik bir üstünlük arayan Avrupalı
sosyologlarla psikologların aksine, bu iki bilimi bütünleştirmeye yönelen Amerikalı bilim
adamlarının geliştirdiği bir bilim olarak tanınır.
Sosyal psikoloji gerçekte bireysel davranışlar üzerinde toplumsal-kültürel etkenlerin ağırlığını
ve toplumsal oluşumlarda psikolojik unsurların etkisini araştırmak üzere ortaya çıkmıştır.
Sosyal psikoloji, temel bilgi ve kavramlarını psikolojiden alırlar. Kurama ağırlık veren
sosyolojinin pek ilgilenmediği somut mikro-sosyolojik geçekleri ve gruplaşmaları incelemeye
yönelir. Psikolojiden alınan verilerin somut gerçekleri kavramada yetersiz hatta yanlış olması
nedeniyle çözümlemelerinde sosyolojinin kuram ve tanımlarından yararlanır.
Sosyoloji bireyler ve davranışları ile ayrı ayrı ilgilenmez; onları toplumsal birimler hâlinde bir
bütün olarak ele alır. Psikolojide ise temel birim, birey ve davranışlarıdır. Sosyal psikoloji,
bireysel davranışları, kültürel, grupsal, kişiler arası ve nihayet kişisel nitelikteki çok daha
somut koşullar içerisinde ele alır. Bu nedenle bireyi çevreleyen sistemi, bireylerin somut
toplumsal durumlarını ve kişiliklerinin toplumsal ve kültürel içeriğini göz önünde bulundurur.
Sosyal psikolojide aslında, sosyoloji ve psikoloji somut gerçekler düzeyinde birleşir. Ancak
bu sentez, davranışların toplumsal ve kültürel etkenlerce koşullandırılması düzeyinde
17 / 19
oluşmakta yani bireyde temellendirilmekte, dolayısıyla da sosyal psikolojinin yaklaşımı ister
istemez psikoloji içinde kalmaktadır.
Kuramsal ve kavramsal çerçevelerini psikoloji, sosyoloji ve hatta etnolojiden alan sosyal
psikoloji, ağırlıklı olarak saha araştırmalarına yönelmiştir. Sosyal psikoloji bireyin içinde
yaşadığı toplum ve kültürle olan ilişkilerini yani sosyalleşme ve sosyal öğrenme süreçlerini
inceler. Somut toplumsal ve kültürel koşullar çerçevesinde algılama, bellek gibi psikolojik
fonksiyonların davranışlarda nasıl belirginleştiğini inceler. Benlik, rol ve statü gibi kavramlar
ve bunların kültürel çeşitliliğinin yanı sıra kişilik ile ilgilenir. Küçük grupların oluşumu, grup
yaşantısı ile birey, kişiliğin biçimlenmesi, iletişim, grup içi etkileşim, kitle psikolojisi,
propaganda, kalabalık ve kitle olguları, söylentiler, moda, kitle haberleşmesi gibi konular
sosyal psikolojinin de ilgi odaklarındandır.
Sosyal psikolojinin ilgi alanının giderek genişlemesi nedeniyle psikoloji ve sosyolojiden
ayıran sınırların belirlenmesinde bazı güçlükler ortaya çıkmıştır. Psikolojik görüş açısından
sosyal psikoloji, bireyin toplumsal özelliklerinin ve çevresinin onun kişilik ve davranışını
nasıl etkilediğini vurgular. Sosyolojik görüş açısından ise sosyal psikoloji, kişinin psikolojik
özelliklerinin toplumsal süreci nasıl etkilediğini araştıran çalışmaları kapsar. Psikolojinin
bireysel, sosyolojinin de toplumsal birimlerden yola çıkmalarına karşılık sosyal psikolojinin
merkezinde toplumsal, somut koşullarla çevrelenmiş birey bulunmaktadır.
Sosyolojinin alanda kullanacağı teknikleri geliştirmesinde sosyal psikolojinin katkısı
olmuştur. Somut gerçekler üzerinde çalışılmak istendiğinde, sosyal psikolojinin bulgularına
başvurmak gerekmiştir. Sosyoloji saha araştırmalarında sosyal psikolojinin teknikleri olan
soru cetvelleri, anketçi eğitimi, anket, kodlama, mülakat, tutum ölçekleri, değerlendirme
teknikleri, kitle iletişimi analizi, içerik analizi gibi araştırma teknikleri veya araçlarını
kullanmaktadır. Dolayısıyla sosyal psikolojinin önemli katkısı bu düzeyde olmuştur.
Uygulamaya dönük bir bilim olan sosyal psikoloji ise araştırmaları için belirli bir çerçeve
çizebilmek ve kuramsal temellerini oluşturabilmek için sosyolojik anlayışa, sosyolojik
verilere başvurur.11
11 Barlas Tolan, s:140-142.
18 / 19
SONUÇ
Bu haftaki dersimizde sosyolojinin alt dallarından biri olan endüstri sosyolojisinin küçük
gruplar sosyolojisinin alanını ortaya koymakta başvuracağımız bir alt alan olduğunu ifade
ettik. Endüstri sosyolojisi temelde, endüstriyel üretimin yapıldığı fabrikalardaki verimlilik
sorunu üzerinde odaklanmıştır. Verimlilik artışının gerçekleştirilmesinde grup ve grup
içindeki bireyin tutumu önem taşımaktadır. Bu nedenle küçük gruplar sosyolojisi endüstri
sosyolojisi bağlamında anlaşılmalıdır. Ayrıca, grup konusunu anlayabilmek için başvurmamız
gereken bir başka konu sosyolojinin psikoloji ve sosyal psikoloji ile olan etkileşimidir. Bu
çerçevede, makro toplumsal gerçekliğin dışındaki sosyoloji alanına dair genel bir bakış açımız
oluşmuş bulunmaktadır.
19 / 19
ÇALIŞMA SORULARI
1. Sosyolojinin alt dalları hakkında bilgilerinizi gözden geçiriniz. Hangi dal ile küçük gruplar
sosyolojisi ilişkilendirilmektedir?
2. Sosyolojinin psikoloji ile nasıl bir etkileşimi olmuştur?
3. Sosyolojinin sosyal psikoloji ile nasıl bir etkileşimi söz konusudur?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder